TÜRK HİKAYE GELENEĞİ VE DESTANLARI

 

Halk hikâyesihikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir.

Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı verimleri içinde 16.asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir (şiir-düz yazı) karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikâyelerdir.

Türk Edebiyatında Hikaye Türünün Gelişimi

H İ K Â Y E İlk Çağ Anadolu’sunda masal ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikle Hindistan’da “Binbir Gece Masalları” sağlam bir hikâye geleneğinin varlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapçadan yapılan çevirilerle Avrupa’ya masal, efsane ve rivayetler şekliyle yayılmıştır.
Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur. 16. yüzyılda yazdığı “Decameron” adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans’ın etkisiyle de 19. yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur.
Bizde, destanlar, halk hikâyeleri ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, 14. ve 15. yüzyılda “Dede Korkut Hikâyeleri” ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır.
19. yüzyılda Tanzimat’la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi “Letaif-i Rivayet ( söylene gelen güzel şeyler ) adlı eserini yazarak vermiş; “Kısadan Hisse” ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai “Küçük Şeyler” adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Servet-i Fünun döneminde ise en güzel hikâyeleri Halit ziya Uşaklıgil ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu vermiştir. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin’le kazanmıştır.
TANIMI: Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye diyoruz.




DESTANLAR

Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.Türk edebiyat geleneği içinde “destan” terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır. Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve manzum hikâyeler, Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal, tarihi, acıklı veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli uslûplarla aktaran nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın, insanlığın, milletlerin yaradılışını, gelişimini, hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay ve nesnelerle ilgili sebeb açıklayan ve Batı Edebiyatında “epope” terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde “destan” adı ile anılmaktadır.

Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikayeleridir.

Destanlar bütün bir milletin ortak mücadelesini ortak değerler, kurallar, anlamlar bütünlüğü içinde yorumladığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en ülkücü eserleri olarak kabul edilirler.

Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler. Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının, vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir, eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar.

Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünya görüşü, hatıra ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır. Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşcılık yanında verdiği sözde durma, acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma, yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir.

Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı, Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.

İlk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır. Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot, hatıra, kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır.

Türk tarihine anahatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni toprakları yurt edinerek gelişmiştir. İlk anayurt olan Orta Asya hiç bir zaman terkedilmemiştir. Türk halkları ilk anayurt olan Orta Asya’dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve bugün yedi Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk toplulukda ve çeşitli devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır.

Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek günümüze ulaşmıştır. Bu sebeble Türk destanları da tarihî ve coğrafî çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak çeşitlenmiştir.
















Yorumlar